16 Ekim 2007 Salı

GALATA MEVLEVİHANESİ VE MEVLEVİ SEMAZENLER


GALATA MEVLEVİHANESİ , SEMA , SEMAZENLER VE MEVLEVİLİK




“Sema, sevgiliye olan naz ve niyazdır.Sevgilide fani olma gayetidir.Pervanenin ateşe uçmak için sıçramasıdır.”
“Sema âşıkların gıdasıdır, semada sevgiliyle buluşma hali vardır” diyen Mevlâna; bir başka deyişinde “hâl ehlinin gönüllerini sevgi arıtır” diye belirtmektedir. Fani dünyadan çıkar semaya giren. Aslından ayrı düşen bir canın aşk ile çırpınışını, kıvranışını ve yok oluşunu ifade etmektedir sema. Maddi alemden, manâ alemine uzanan bir yolculuk, bir dalıştır. Arşa merdiven dayamaktır sema; Hakk âşığının miracıdır bir bakıma. Dünya gibi, güneş gibi olmak; onların dillerince ve onların hallerince bir niyazdır sema.
Mevlâna’ya göre sema; “Kendinden geçmek ve Hakk’a vasıl olmak suretiyle “Bela” (Evet) sesini işitmektir. Allah’la bir olma zamanını yakalama sırrıdır.
“Gelsin, varlık namına ne varsa gelsin,Kâfiri, putperesti, mecûsisi gelsin.Dergâhımızda bizim yoktur umutsuz,Yüz kere tövbe edip tövbesini bozan gelsin.”
nidasıyla tüm gönülleri kucaklamaktır.
Sema Allah’ın “semi” sıfatından; işitmekten gelir. Âşık işitir; ruhunu adapte eder, vücudunu müzikle harekete geçirir. Bunu yaparken o el açış, boyun büküş, yere her vuruşun bir manası vardır. Semaya başlarken elleri yere vurarak başlarlar; ilk yaratılışı sembolize eder. Kudüm sesleri yaratılışı hatırlatan unsur; ney sesi ise bize can veren kutsal nefes olarak karşımıza çıkar. Semazenlerin giydikleri siyah renkli hırkalar; Allah’ı kuldan alıkoyan her şey olarak tanımlanır. Masiva denilen ve bizi Allah’tan ayıran her şey; yani sembolik olarak da bu elbise, kulla Allah arasına giren siyah bir perde gibidir.
Semazenlerin başlarına giymiş oldukları sikkeler; mezar taşını simgeler. Bu hususta da “Ölmeden evvel ölünüz” hadis-i şerifine bir işaret vardır. Ölümü hatırlamaya, dünyanın geçiciliğini akıldan çıkarmamaya hizmet eder. Sema’dan önce semazenlerin birbirleriyle selamlaşmaları; Cemal seyridir. Canın cana; ruhun bir başka ruha selamıdır aynı zamanda.
“ Ben benden geçiyorum; sana selam veriyorum” manasındadır.
Kırmızı tecelli rengidir. Meydandaki şeyh postunun kırmızı renkli olması hususunda bunu söyleyebiliriz. Güneş doğmadan önce tan yeri kırmızı renklidir. Aydınlığın hemen evveli de kırmızıdır. Bir bakıma doğuş öncesi kırmızılıktır bu.
Semazenlerin giydikleri beyaz elbiselere “tennure” adı verilir. Teni nurlandıran elbise manasına gelir. Manevi anlamda ise kefene işaret eder. Sembolik anlamda semazen manevi olarak nefsini öldürmüş, ruhuyla dirilmiştir. Sema’ya başlarken ellerini çapraz olarak omuzlarında birleştirir; ki bu Allah’ın “bir” oluşunu ifade eder. Sol omuzlarına bakarlar, çünkü kalp soldadır. Semazenler her dönüşlerinde Allah adını bir kez zikrederler. Ayaklarını her kaldırışta “AL”, her indirişte “LAH” derler. İçten gelir; kalbin sesidir. Ellerin duruşu sağ el açık, sol el kapalı şeklindedir. Bu da Hakk’tan alıp halka vermek anlamında değildir aslında.
Sağ el açıktır, çünkü Allah’ın merhametini dilemektedir; sol el ise kapalıdır, çünkü O’nun gazabından korkmasını simgeler.
“Aşkın sınırı, kanunu, kıyısı yoktur. Aşk bir haldir; anlatılamaz, yaşanır. Aşk arıdır, durudur, manalara sığmaz. Sen sus, aşk kendini anlatsın!” der Hz. Rûmî. Aşkın anlatılmaması; ruhu manevi yönden aşkla doyurup yaşanmasını sağlamak amacıyla Hz. Rûmî adına mevlevihaneler kurulmuştur. Sûfi yolunun mensuplarının toplandığı binalar olan mevlevihaneler, bugün özgün işlevini yitirerek tarihe mal olmuş anıtsal yapılardır. Manevi bir yolculuğa susamış insanları şiirler, gazeller, rubailer ile ferahlatmış, bir yandan da ney ve kudüm sesleri içinde sema denen aşk dalgaları ile dış alemden iç aleme çekmişlerdir. Bugün Konya’da Rûmî Dergâhı dışında İstanbul’da bir tek mevlevihane tam haliyle korunmuş, müze haline getirilmiştir. Bu mekan, Galata Mevlevihanesi’dir. Orijinal adı Kulekapı Mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi, İstanbul’un fethinden sonra 1491 yılında Osmanlı’nın yeni başkentinde kurulan ikinci mevlevi tekkesidir. Theophile Gautier, Enmondo de Amicis gibi meşhur Batılı İstanbul gezginlerinin “ Beyoğlu Mevlevihanesi”, “Kulekapı Mevlevihanesi” olarak sözünü ettiği mevlevihanenin bulunduğu yerde daha önce Bizans’ın St. Theodore Manastırı vardı.
Ağaçlarla kaplı bu ıssız yeri, Sultan II. Bayezid bostancıbaşılık ve beylerbeylik yapan İskender Paşa'ya verir, o da burada bir av çiftliği kurar. Mevlâna'nın torunlarından Sema - i Mehmet Dede, paşadan arazisinin bir bölümünü mevlevi dergâhı yapmak için ister. İskender Paşa da bu dileği kabul eder ve 1491'de Galata Mevlevihanesi'nin yapımına başlanır. Galata Mevlevihanesi, kuruluşundan kısa bir süre sonra halveti zaviyesine dönüşür; 17. yüzyıl başlarında Kasımpaşa Mevlevihanesi'nin kurucusu Sırrı Abdi Dede'nin çabalarıyla yeniden mevlevihane haline getirilir. Mevlevihane 27 Aralık 1975 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. O günden bu yana düzenlenmekte olan sema gösterileri ile geçmişle günümüz arasındaki bağ devam etmiştir.
İstiklâl Caddesi'nden Karaköy'e doğru giderken, tünele geldiğinizde soldaki yoldan devam edin. Hemen otuz kırk metre sonra solunuzda ufak bir demir kapının ardında mevlevihane'yi göreceksiniz. Bütün dünyada yalan yanlış da olsa bilinen bu aleme İstanbul'un göbeğinde birkaç adım atarak girebilirsiniz. Küçük bahçesinde küçük bir hüzün kaplar sizi.
İstediğiniz kadar bahçesinde oyalanın. Kendinizi ne zaman bu firarın daha da derinlerine inmek için hazır hissederseniz, mevlevihane'ye girin. Eminim ki şu anda duyduğum yitik zamanın sesini siz de duyacaksınız. Hele her ayın http://www.galatamevlevi.com/ adresinden öğrenilecek günleri yapılan gösterilere rastlarsanız çok uğraşmanıza bile gerek kalmaz. Ney, sizi mutlaka o yitik zamana taşır.
Çünkü neyin çıkardığı sesler İlâhi aşkın ateşleridir. Ney, çevreye aşk ateşleri saçmaktadır. Sema bu ateşi; bu koru yelpazelemektir. Ney ayrılığa isyan feryadı; sema sessiz bir başkaldırıştır. Mesnevi’nin başlangıcında Hz. Rûmî’nin;
“Dinle neyden kim hikâyet etmede,Ayrılıklardan şikâyet etmede.Der kamışlıktan ayırdılar beniNalişim zar eyledi Merd-ü zeni”
beyitlerindeki gibi âşık için ney bir bahanedir aslında. Her ses Sevgili’den bir davettir; sema bu davete icabettir. Sevgiliden gelen bu daveti tüm insanlığa ulaştırmak için ise; her ayın ikinci ve son cuma günleri Galata Mevlevihanesi’nde sema gösterileri düzenlenir ve semazenler gönülden davetiye sunarlar.

Hz. Rûmî’nin şiiriyle son verelim:
“Bazen görünmeyen, gizli kalan,Bazen görünen belli olan biziz.Biz bazen mü’miniz, bazen mûsa'nın dinindenizBazen de hıristiyan'ızBu gönlümüz, her gönlün örneği olmak için Her gün bir başka suretle görünür kendini gösterir."

Eyvallah…



Atilla Baran Demirtaş
Tel : 0505 - 678 0618 0535 - 210 4565




Hiç yorum yok: